HAYAT VE ALGI

Her güneşin altında gece, her gecenin sonunda da gün doğar…
Sizce, izinler nereden çıkar hayat yolculuğunda…
Hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı, mutlaka bir öteki tarafı olduğu gerçeği bazen zorlayıcıdır.
Hayatın şifresini çözebilmiş insanlar için durum hem çok açıklayıcı hem de kördüğümdür.Her şey yarı yarıyadır aslında…Sadece donanımları farklıdır.
Varlıkların en derin noktasına girebilmek ve buna karşılık davet etmek…
Modern dünyada yakınlık giderek kayboluyor. Sevgililer, Aileler, arkadaşlar bile yakın değil. Dostluk sadece cümlelerde kullanılan bir kelimeden öteye gidemiyor genel olarak. Ve kaybolmak için mazeretler bulmak, var olmak için çalışmak, emek vermenin önüne geçiyor maalesef…
Neden?
Çünkü paylaşacak bir şey yok.Paylaşacak bir şeyler üretilemiyor… İçindeki yoksulluğu aynaya tutabilmek her insanın harcı değildir çünkü…
İnsanlar rol kesip oyun oynamaya programlanmış gibi yaşıyor…Eğer yaşamaksa bu.
Bir kuzuyu sevebilmek, bir fotağrafın içine girip o anı yaşamak, hiç bilmediğin bir dilde şarkıyı sanki kendi diliymiş gibi ruhuna almak…Ya da bir şiirle gülümsemek…Evet gülümsemek…Çokça unuttuğumuz bir eylem değil midir?
“Ben şuyum, ben buyum, ulaştım, yaptığımı biliyorum, yolumu biliyorum isimli bir film ” Ve kader acaba hangi oyunu sahneleyecek şimdi ve benim rolüm ne olacak” diye beklemek…
Sadece beklemek.
Kaderin ellerinde oyuncak olmak deyimi tam da bunu anlatmaz mı?
Sen evrenin gücünde bir noktaysan ve doğruların yolunda hazırsan, sana yakın olmayada hazırdır evren. Ve bu etki tepki şeklınde bir enerji geçişidir. Sen hazırsan yakın olmaya,karşındaki de o enerjiyi alacaktır.
Bu evrenin dilidir, şiiridir…Eğer uyum sağlayamazsan bir dize,bir harf, bir melodi eksik kalır…güzellik eksik kalır.
Boşlukları asla bir dolgu malzemesiyle dolduramaz…
Çünkü asıl şiir sensindir. Ve hiç kimse bunu sana söylememiştir.
Ta ki o söyleyene kadar.
Hayat, yaşanabildiği kadar.
___Mine Sarmış
