77. YIL DÖNÜMÜNDE KIRIM TATAR TÜRKLERİNİN SÜRGÜNÜ
Bugünlerde yine acı bir hadisenin yıl dönümü. Bugün bir halkın tarif edilmez acılara gark edildiği, yerinden yurdundan sürüldüğü, açlıkla-yoklukla-ölümle imtihanının yıldönümü. Öyle bir acı ki; yükselen feryadı figanı kıyamete kadar arşa yükselecek bir acı.
Evet… 1944 yılının 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece saat 03.00 sıralarında tarihin utanç sayfalarından biri Kırım yarımadasında yazılıyordu. O gece Kırım’da yaşayan Kırım Tatarlarının kapıları çalınmaya başladı. Stalin Rusya’sının askerleri; onbeş dakika içinde hazırlanarak meydanlara toplanmalarını emrediyordu.
O gece ve devam eden günlerde; mental bozukluğu bilinen diktatör Stalin’in emri ile binlerce Kırım Tatar Türkü’nü çoluk, çocuk, genç, yaşlı, hasta vs ayrımı olmaksızın ve alabildikleri üç beş parça eşya ile hayvan ve yük trenlerine zorla bindirerek bir gecede ölüm yolculuğuna sürüklüyorlar ve anayurtlarından ayırıp yıllarca sürecek ve çok büyük acılar yaşanacak olan Orta Asya içlerine sürgüne gönderiyorlardı.
Sovyet arşivlerine göre güya Alman Birliklerine karşı tedbir amaçlı olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) Karadeniz’e olan kıyılarını temizlemek amacıyla gerçekleştirilen ve aynısı daha sonra 14 Kasım 1944 itibarıyla Ahıska Türklerine de uygulanan bu zulüm; sürgünün hızla bitirilmesi emriyle böylece başlıyor. Kırım Tatarları; “Sovyetler Birliği’ne ihanet” ile suçlanıyorlardı. Oysa ki aynı gece 50 bin Kırım Tatar erkeği, Hitler Almanya’sına karşı cephede Sovyetler Birliği adına savaşıyordu.
Yol zorludur, bilinmeze doğru bir göç başlamıştır. Kırım Tatarlarının bu çileli yolculuğu haftalarca sürdü. Geri döneceklerini zannederek yola çıkan 200 binden fazla Kırım Tatarı artık vatansız, topraksız, kimsesizdir. İçlerinden okur yazar ve aydınlar alınıp Sibirya’ya gönderilir ve kendilerinden bir daha haber alınamaz. Bu şekilde bir halkı yok etme planının süreci tıkır tıkır işlemektedir.
Açlığın ve hiçliğin ortasında, Kafkasya’nın acımasız tabiat şartlarında birçok insan bu ölüm yolculuğuna daha fazla direnemez, hayatını kaybeder. Yüzlerce insanın istif edildiği hayvan vagonlarında insanlar öldükçe oturabilecek bir yer açılıyordu. Onlara doğru düzgün yiyecek verilmedi, su verilmedi. Trenler, birkaç günde bir durduğunda ölenlerin cesetleri yol kenarına bırakıldı.Kızıl ordu askerleri şehit olan bu insanların gömülmesine namazlarının kılınmasına dahi izin vermezdi. Onları kurtlara-kuşlara yem olarak bırakır ve sürgün bir ay boyunca böyle sürüp gider. Bu nedenle çoğu insan ölülerini koynunda, kucağında saklayarak varacakları yere kadar götürmeye çalışırlardı.
Sürgünün bir kaç gün sonrasında, Rus NKVD yetkilileri Kırım’daki Arabat köyünün sürgün sürecinde unutulmuş olduğunu fark etmişlerdi. Bunun üzerine köy halkı bir gemiye doldurulmuş ve Karadeniz açıklarında gemi batırılarak Sovyetler Birliği adına bir problem daha “halledilmiş” idi.
Kırım Tatarları bu yolculuk sırasında; Kazakistan ve Özbekistan’a yerleştirilir. 18 Mayıstan 10 Kasım’a kadarki süreç içerisinde Özbekistan’a sürülen Kırım Tatarlarından 10.105 kişi açlıktan ölmüştür. NKVD verilere göre yaklaşık 30.000 (% 20) kişi, bir buçuk yıl içinde sürgünde öldü. Kırım Tatar aktivistlerin verilerine göre ise nüfusun yaklaşık %46’sı bu zaman içerisinde hayatını kaybetti. Sürgün boyunca toplam nüfusun yaklaşık %45’i açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle ölmüştür. Sovyet muhaliflerinin bilgilerine göre, pek çok Kırım Tatarı, Sovyetler Gulag sistemi tarafından yapılan büyük ölçekli projeler için işçi olarak çalıştırılmıştır.
Sürgüne gittikleri ülke ve topraklarda sıkı yönetim rejimi altında büyük acılar çekmek suretiyle köyden köye bile gidemeden Stalin’in ölümünden sonra olan 1956 yılına kadar 12 yıl yaşarlar. Ancak ondan sonra da izahtan vareste ve keyfi bir biçimde anayurtlarına dönmelerine kesinlikle izin verilmez ve vatansız, yurtsuz, hanümansız olarak değişik coğrafyalara dağılırlar.
İşte bugün böyle bir acının, zulmün, anayurttan koparılarak yurtsuzlaştırılan bir topluluğun sessiz çığlığının tarihe yazıldığı bir günün yıl dönümü.
Büyük Türk Milletinin bir ferdi ve iflas olmaz vatan, millet, bayrak sevdalısı olarak; keza milletime yaşatılan ve tarihe iz bırakan acıları asla unutmamayı ve gelecek nesillere aktarmayı şiar edinen bir Devlet Ebed Müddet hizmetkarı sıfatıyla yüreğimden usuma, usumdan gözlerime yürüyerek kelimelere dökülen duygularımı paylaşmak istedim efendim.
Saygılarımla…