KURTLAR VE ÇAKALLAR
Geçtiğimiz günlerde, şirkete yeni başlayan kişi, iş hayatında oldukça tecrübeli bir profesyonel şirketin en eski profesyonellerinden birisiyle bir çatışma içine girdi. Bir süre mücadelelerini izledim. Sonra, yeni işe başlayan çalışanımızla konuşmam gerektiğine karar verdim. Çünkü tarafların silahları eşit değildi ve O, bunun farkına varmamıştı. Eski çalışan, şirketin kılcal damarlarına kadar hakimdi. Çok fırtınalar atlatmıştı. Ama hepsinden kurtulmayı bilmiş ve karaya çıkmayı başarmıştı. Rakiplerinin hepsini alt etmişti. Bu yolda çok darbeler almış ve zaman zaman büyük ödünler vermek zorunda kalmıştı. Yaşadığı tüm zorluklar onu daha da güçlendirmişti. Yeni arkadaşımıza yaşananları birlikte gözden geçirmeyi teklif ettim. Bana kendisinin ne kadar haklı olduğunun apaçık ortada olduğunu, diğer arkadaşın şirkete bu kötülüğü nasıl yapabildiğini ise anlayamadığını anlattı. O da çok tecrübeli bir profesyoneldi ama karşı tarafın tavrına ve şirketin konuya yaklaşımına inanamıyordu. Bu kadar haksız bir yöneticinin, böylesi ulu orta yaşanan yanlış için mutlaka hak ettiği cezayı alacağını düşünüyordu. Duygusallığı mantığının önüne geçmişti. Diğer çalışanın en ağır şekilde cezalandırılacağına emindi.
Anlattıklarını uzun uzun dinledim. Anlatabileceği her şeyi anlattı. Cümleler bitti. İkimiz de bir süre sustuk, sanırım bu kadar heyecanlı anlatımın ardından ikimizin de kısa bir dinlenmeye ihtiyacımız vardı. O bir “kurt” dedim. “Bunun farkında mısın?” Cevap vermedi ama gözlerinin büyüdüğünü gördüm. O kendisinin bile şaşırdığı bir heyecanla mücadele ederken, karşısındaki küçük küçük hamlelerle, olayın sönümlenmesi için çaba harcıyordu. Olayı yayarak ve soğutarak sıradanlaştırıyordu. Kendisine yaptırım uygulaması gerekenleri olayın aslında kabul sınırları içinde olduğuna ikna ediyordu.
Olay “kurt” profesyonelin olaydan ustaca sıyrılmasıyla son buldu. Yeni ve haklı olduğuna inanan profesyonel ise şirketin aldığı darbenin yaralarını sarmakla meşgul.
Sonra düşündüm, sorunun kaynağı olan çalışan, gerçekten bir kurt mu? Bu tanımlamada da ben yanılmıştım. O tam bir “çakaldı.” Büyük bir ustalıkla kurtluktan çakallığa evrilmişti. Kurtluk onun yıllarca şirkette kalmasını sağlamıştı. Ama artık kaybedeceği pek fazla şeyin olmadığına inanıyordu. Bu inanç da onu çakallığa evriltmişti.
Şirketler büyüdükçe, hantallaştıkça kendi kurtlarını ve çakallarını yaratıyorlar. İş insanları yıllarca birlikte çalıştıkları bu insanların dönüştükleri hallerini anlamakta zorlanıyorlar. Birlikte verdikleri çabaların yarattığı alışkanlıklar, güven duygusu, vefa hisleri, bazı sır bilgilere sahip olmaları, gitmeleri halinde yaşanacakların bilinmezliği iş insanlarının onlara yaklaşımlarını şekillendiriyor.
Şirketlerde uzun yıllar çalışan profesyonellerin hepsi kurt veya çakal mı, elbette hayır. Duayen olmayı başarmış profesyoneller de az değil. Ama duayen olmak diğerlerine nazaran zor bir yol ve tercih. Duayen olmak için sürekli çalışma, yenilenme ve kendini aşma çabası gerekir. Bu çabalar da hiyerarşi tabanı geniş, oturmuş, düzenli, büyük yapılarda çok kolay değildir. Çalışanlar konformizme ve rutin çukuruna düşmeye eğimlidirler. Çünkü böylesi yapılarda çalışan da çalışmayan da benzer maddi imkanlara sahiptir.
Sanırım biraz da kurt ve çakal tiplemelerinin farklarına değinmek gerekli. Kurtlar liderlik özellikleri olan, şirketine zarar vermekten çekinen karakterlerdir. Ama kişilere acımazlar. Önlerine çıkanı ağır ağır ama emin adımlarla avlar ve yok ederler. Sosyallerdir, sevilirler, “baba” görülürler. O nedenle de avlarının avlanması gereken canlılar olduğuna inanılır ve o zavallı avlara kimse üzülmez. Avcı haklıdır ve bir bildiği vardır. Aslında hep kendi çıkarlarını öncelerler ama bunu kimse dillendirmeye cesaret edemez. Tecrübeleri derindir derin olmasına ama bilgileri, becerileri, yeterlilikleri değişen yönetim anlayışı içinde, dijital dönüşümde, yeni endüstriyel yaklaşımlarda karşılık bulmakta zorlanır. Birileri kralın çıplak olduğunu söyleyip bunu ispat etmediği sürece mevzilerini kararlılıkla korurlar. Emeklilik onların literatüründe yer almaz.
Çakallar ise, ne içinde bulundukları yapılara, ne de diğer insanlara acımazlar. Her zaman belden aşağı mücadeleyi seçerler. İlkeleri yoktur. Şirketin de, kendisinden başkalarının da başarılı olmasını istemezler. Kendi menfaatleri her şeyin önündedir. Bireysellerdir. Hiçbir zaman yapıcı bir ekibin içinde olmazlar. Bir ekip içindelerse bilin ki o ekip yıkıcıdır ve bir çıkar oluşumudur. Huzur istemezler. İnsanların birbirleriyle sorun yaşamalarından keyif alırlar. Onlar için iş hayatı bir savaştır, her yol mübahtır. Onları yapıların içerisinde tutan en önemli özellikleri üretkenlikleridir. Vazgeçilememe sebepleri genellikle bu üretkenlikleri ve üstlerine hoş görünen hırslarıdır. Daha iyi bir fırsat yakaladıklarında hiç düşünmeksizin gemiyi terk ederler. Mevcut şartlar onları tatmin ediyorsa, mevzilerini korumak için gereken her şeyi yapar, her ödünü verirler.
Şirketler kurtlara ve çakallara mahkûm değildir. Profesyonel yöneticiler yaptıkları işe bilgi, beceri ve emeklerini koyarak değer yaratan kişilerdir. Bu değer iş hayatında işletmeler için de, çalışanlar için de esas olan değerdir. Özellikle aile şirketlerinde iş insanlarının bu insanları tanımaları ve şirkete verecekleri zararları fark etmeleri gereklidir. Kangrenleşen parçaların bütünü tehdit ettiğini erken görebilmek önemlidir.
Sağlıcakla Kalın.
H. Yücel KOÇ
İstanbul
31.Ekim.2023