KEMAL BÜLBÜL ULUSLARARASI ANLAŞMALAR ÜZERİNE KONUŞTU..

Mehmet Çatakçı
HDP Antalya milletvekili Kemal Bülbül TBMM Genel Kurulunda Uluslar arası anlaşmalar görüşülürken söz aldı.
Kemal Bülbül”Pakistan’la yapılan sözleşme… Aslında, Pakistan ve Türkiye, ikisi de hem bölgesinde hem de kendi halklarıyla sorunlu. Pakistan’da resmî ideoloji tarafından ilan edilen, aslında İslam hakikatiyle uyuşmayan bir devlet İslamcılığı, Türkiye’de de aynı şekilde ve Pakistan’da kendi halklarıyla büyük bir sorunluluk, komşu halklarla büyük bir sorunluluk, çatışmaya, savaşa neredeyse varacak bir durum, Türkiye’de de aynı şey söz konusu; bir benzeşlik var. 12 Eylül’den gelen bir Kenan Evren-Ziya ül Hak dostluğu var. Elbette mazlum halklar arasında da bir dayanışma var. Elbette Pakistan’ın da kendine göre siyasal, kültürel, inançsal değerleri var ve bu değerleri temsil eden çok değerli düşünürler, edebiyatçılar, siyasetçiler var. Fakat, bundan önce hem komşu halklarla hem de kendi halklarıyla barışmak, kendi halklarıyla sözleşme imzalamak gibi bir durum var. Şimdi, bakın, dünya çapında 246 sözleşme üretilmiş Birleşmiş Milletler bünyesinde, Avrupa Konseyi bünyesinde benzeri kuruluşlar aracılığıyla. Türkiye, bunlardan sadece 30 tanesine imza koymuş, 1 tanesini biraz sonra söyleyeceğim Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ve buna varmadan önce Türkiye’nin kendi komşularıyla, kendi halklarıyla bir eşitlik sözleşmesi yapması gerektiğini söylüyorum. Bir; Rusya’yla ilişki nedir? İki; Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda Türkiye’nin politikası nedir? Üç; Yunanistan’a ikide bir horozlanmak, ikide bir tehdit etmek ve Yunanistan milliyetçiliğini, burada kendi milliyetçiliğini köpürtmek neyi amaçlamaktadır? İkide bir Suriye’yi, Rojava’yı tehdit etmek, “Bir gece ansızın gelebiliriz.” gibi ilkel, demode bir laf, suç içeren bir laf, bu laf suç içermektedir. Bu “Bir gece ansızın gelebiliriz.” bir tehdit unsurudur ve bir suç içermektedir. Şimdi, böyle olunca, bakın, geçen gün Millî Eğitim Komisyonunda bir yasa maddesi görüştük orada Türk-Japon Üniversitesi yapılıyor. Olabilir mi? Tabii ki olabilir. Fakat Türk-Kürt üniversitesi niye yok? Türkiye’deki halkların kendi dilinde üniversite niye yok? Diye eleştirdiğimizde YÖK Başkanı “538 tane farklı dillerde doktora tezi olduğunu ya da lisans tezi olduğunu.” söyledi. Bunu da büyük bir lütuf gibi ifade etti. Teşekkür ederiz, eyvallah olsun o da bir şey. Lakin arkadaşlar, bakınız, Cumhuriyetin 2. yüzyılına girerken bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk halkına, Kürt Halkına, Ermenilere, Araplara, Çerkezlere, Romanlara, Türkiye’nin bütün halklarına karşı sorumludur. Türkiye’nin Türk halkı dışında -Türk halkının da hakları ekonomik olarak ihlal ediliyor, Türk halkı da asimilasyona tabi tutuluyor, Türk halkı da İslamcılık noktasında kullanılıyor- bütün halklarının hiçbir hakkı yoktur,”dedi.
Bülbül”Cumhuriyetin 2. yüzyılına giderken bir sözleşme lazım; uluslararası sözleşmeden önce Sayın Başkan, bir sözleşme, yeni bir anayasa, Kenan Evren anayasasını yırtacak cesaret. Herkes buna karşı aslında, kimse bunu benimsemiyor ama bu Anayasa yırtılmadığı gibi tekçilikte, devşirme mantığıyla yürütülen bir Türkçülükte ısrar ediliyor ve bu Türkçülükte ısrar edilirken, tarihte aslında adalet ve hakikat sahibi kişiler örnek gösteriliyor. Hep söylüyorum ben, Şeyh Edebali örnek gösteriliyor, deniliyor ki: “Demiş ki. ‘Devleti yaşat ki insan yaşasın.’ Bundan da polis asker devleti kastediliyor.” Hayır, Şeyh Edebali “Devleti yaşat ki insan yaşasın.” derken “İnsanlar arasında döngüyü, barışı, toplumsal ilişkiyi, adaleti, paylaşımı, ekonomiyi, kardeşliği, eşitliği yay ki insan yaşan yaşasın.” anlamında söylemiştir; zira Şeyh Edebali ermiş, derviş, keramet sahibi bir insandır. Bugün de halklar için söz konusu olan yeni bir sözleşmedir ve bu sözleşmeye… Bakın, 1876’dan beri Türkiye’de 9 kere anayasa yapılmış, bu anayasaların hiçbirinin yapımına halk katılmamış. Ne Türkler ne Kürtler ne Araplar ne Lazlar ne Çerkezler ne kadınlar ne inananlar ne inanmayanlar ne Aleviler ne Sünniler; bürokratlar yapmış anayasayı. Yani, Jean Jacques Rousseau’nun dediği gibi, toplumsal sözleşme olmamış, toplumun tüm sosyal, etnik, inançsal ve sınıfsal grupları dâhil olup bir anayasa yapmamışlar. Bu nasıl toplumsal sözleşme oluyor? Şimdi, Türkiye’de bir anayasasızlık hâli var ve bu anayasasızlıktan hareketle her türlü ihlal yapılıyor; Mecliste ihlal yapılıyor, yurt dışına çıkarken ihlal yapılıyor, kapatma davasında ihlal yapılıyor, halka karşı ihlal yapılıyor, dilimizi yok sayarak, inancımızı yok sayarak ihlal yapılıyor, mahkemeye talimat veriliyor. Biz kurbanlık kuzu muyuz? HDP kurbanlık kuzu mudur? Kürtler, Aleviler, kadınlar, inananlar, inanmayanlar, AKP’li olmayanlar, kurbanlık kuzu mudur? Değildir, biz kurbanlık kuzu değiliz. Bakın, Cumhuriyetin 2. yüzyılında bu tekçi oyunu bozacağız;
çoğulcu, katılımcı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, tüm halkların etnik ve inançsal haklarına kavuştuğu, Türk ve Kürt’ün eşit olduğu, Türk ve Arap’ın, Türk ve Ermeni’nin eşit olduğu eşit yurttaşlık programını koyacağız ortaya.
Biraz önce sözleşmelerden söz ederken Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni söyledim. Bakın, Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Türkiye de imza koymuş fakat imza koyduğu bu Sözleşme; ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı gibi yüce değerleri içermesine rağmen, Türkiye, Sözleşme’nin 17, 29 ve 30’uncu maddelerine 1989 yılından bu yana çekince koymuştur Sayın Başkan. Neden? Bakalım, 17’nci madde ne diyor: “Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler.” Yani mealen diyor ki “Kürt çocuklar, Arap çocuklar, Roman çocuklar, farklı dillerde olan çocuklara kendi dillerinde yayın yapılmalıdır.” Bu engellenmekle suç işleniyor. Başka bir madde, 29’da ne diyor: “Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi.” Var mı böyle bir şey? Sürekli Kürt’ü, Roman’ı aşağılamak “Kürt açılımı, Roman açılımı” deyip böyle patinaj yapıp ıkınıp sıkılıp akıl kabzı olduğundan dolayı açılamamak gibi durumları görüyoruz. 30’uncu maddede “Dinî ya da dilsel bir azınlığa ya da yerli halka mensup çocuğun kendi kültüründen yararlanma, kendi dilinin gereklerini yerine getirme ve bunları eğitimsel bir hak olarak kullanma.” Görüldüğü gibi bu 3 madde ihlal edilerek, bu 3 madde kabul edilmeyerek aslında uluslararası bir suç işleniyor. Bu sadece Çocuk Hakları Sözleşmesi için, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi var, Avrupa Sosyal Şartı var, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı var, başka başka birçok sözleşme var. Şimdi, bugün bakın, tekrar söylüyoruz cumhuriyetin 2’nci yüzyılına girerken bütün parti grupları ve başta Hükûmet Türkiye’den, Türkiye haklarından, emekçilerden, sınırlardan, demokrasiden, barıştan, eşitlikten, adaletten sorumluluk duymuyor. Hâlâ her HDP’liyi suç görüyorsa bu, bir nefret suçudur; bu, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. HDP’de suçlu yoktur. Tüm tutuklularımız; Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, Edibe Şahin, İdris Baluken, adını sayamadığım bütün yoldaşlarımız; hepsi burada barışı, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, adaleti savundular; siz tekçiliği savundunuz, tekçilikte ısrar ettiniz. Dolayısıyla, cumhuriyetin 2’nci yüzyılına giderken mesele şu: Tekçilik mi, çoğulculuk mu? Kabul mü, ret mi? Ortak yaşam mı, yoksa baskı ve tahakküm mü? Biz çoğul yaşamdan, baskı ve tahakküm yerine ortak yaşamdan, halkların eşitliğinden söz ediyoruz. Buna rağmen partimizi hedef göstermek, partimizin kapatılmasını istemek hem hukuka hem insan hak ve özgürlüklerine hem de siyaset yapma hakkına karşı işlenmiş bir suçtur; nokta. Şimdi, bizler burada maaş almak için vekil olmadık; Türkiye’ye, Türkiye halklarına, emekçilere, kadınlara, çocuklara, yoksullara, kimsesizlere, sosyal demokratlara, devrimcilere, sosyalistlere, komünistlere, Kürt halkının acı çeken annelerine, Türk halkının acı çeken annelerine hizmet etmek için buradayız. Kimse bize “terörist, suçlu” diyemez; bu, tarihe karşı işlenmiş bir suçtur. Adalet için; demokrasi, eşitlik, özgürlük için; cumhuriyetin 2’nci yüzyılı eşit ve ortak yaşansın; yurtta barış, dünyada barış gerçekleşsin; acı, gözyaşı ve kan olmasın diye buradayız”dedi.
