“SUSMAK, HUYLARIN EFENDİSİDİR!

“SUSMAK, HUYLARIN EFENDİSİDİR!”
Nihayet biraz soluklanmak için bulduğum kısa aralıkta her nedense senelerdir yolumu bir türlü uğratamadığım Gürcistan’a çevirdim rotamı.
Avrupa, Ortadoğu, güzelim Balkan diyarları ve hatta Afrika’ ya kadar ayak basmışlığım oldu da bir adım ötemdeki mesafeye gitmek hep “Sonra giderim’lere” kalmıştı.
Yoğun çalışma temposunun verdiği yorgunluktan olsa gerek kısa bir uçuşu ancak kesti gözüm.
Hasılı dayandım Gürcü sınırına, amma velakin yeni yetme ülkenin kapısına dayanmadan önce, oldu olacak Karadeniz’ in hoyrat denizinin dalgalarında seyre dalmak, yüce dağlarının zirvesine nefesim yettiğince tırmanmak, uçsuz bucaksız yaylalarında salınmak istedi gönlüm.
Bu vesileyle Gürcistan öncesi Doğu Karadeniz’ in havasını alıp ciğerlerime de bayram ettirmek niyetiyle düştüm yollara…
Karadeniz’ i bilmem ama ben ona bir kez daha aşık oldum; kıyılarına, koylarına, insanına, dağına, taşına, toprağına, suyuna, aşına, yeşilinin her tonuna…
Zirvelere tırmandıkça bulutların arasında var olmaya…
Her soluğumda oksijenini içime çekip çekip bırakmaya…
Tabiatın en cömert olduğu topraklarda oradan oraya gitmelere doyamadım denizi kararan yurdumun diyarlarında…
Tek kelime ile muhteşem bir detoks banyosu yapmış oldum yeşilin insanın yüzüne yüzüne vurduğu laz ellerinde.
Herşey mükemmeldi de iki konuyu içime sindiremedim bir türlü.
Birincisi, ateş pahası!
İğneden ipliğe herşey el yakıyor!
Ülkemizin ekonomik olarak nasıl bir darboğazdan geçtiğinin en açık seçik örneğidir bence bu.
Hiçbir şey alınası, yapılası gibi değil.
Ülkemizde ekonominin geldiği durum adeta alarm veriyor!
Türkiye’ nin her köşesinin hayat pahalılığından dem vurduğunu bildiğim için bunu pas geçerek, ben tamamen turistik hayata göre uyarlanmış Karadeniz’den bahsetmek istiyorum ki, yıllar öncenin Karadeniz insanıyla bugünün Karadeniz insanı arasında gördüğüm mentalite farkı bu oldu.
Yani yerli halkın herkese turist muamelesi yapması!
Kendinizi bir an av gibi hissediyorsunuz! Avcılar etrafınızda, siz onların arasında kalmış bir av!
Bundan yıllar önce aynı hatayı güney sahillerimizin güzide şehri Antalya’ nın da yaptığını çok iyi hatırlıyorum.
Aynı muamele, aynı tavırlar, aynı fahiş fiyatla ürün ve hizmet satma hırsı!
Ve “Nasılsa bir daha gelmeyecek buralara!” zihniyeti.
Yazık…
Bir bu bakış açısını sindiremedim içime bir de her yerde arapça yazılar ile dolu tabelaları sindiremedim.
Otellerde, yollarda, mesire yerlerinde, kafelerde…Her yerde arapça açıklamalar, arapça tabelalar, arapça yönlendirmeler…
Anladım kabul, Arap kökenli turist sayısı fazla, ki Avrupalıların ülkemizde turistik geziler yapmadığını fark edeli yıllar oldu zaten!
Fakat sırf arap turist geliyor diye heryeri arapçaya bulamaya ne gerek var!?
Şayet turistik bir alandan bahsediliyorsa tüm dünyanın şifaen “Evrensel dil” olarak kabul ettiği ingilizcenin suyu mu çıktı?
Kaldı ki arap kökenli milletlerin ingilizce bilme, öğrenme, konuşma ve yazma oranı bizlerden çok daha fazla.
Yani Türkçe olmasa bile, tabelalardaki ingilizce anlatımları anlayabilecek, okuyabilecek yeterliliği var herbirinin.
Açıkçası bu duruma çok üzüldüm. Ben ki yıllardır ülke ülke gezmiş insanım.
Ben ki 30 senedir Arap diyarlarının da tozunu bilmem kaç kere attırmış insanım.
Ama ben ki hiçbir ülkede kendi öz dilimle tek bir tabela bile görememiş, okuyamamış insanım!
Hatta ölük ölük Türk’ ün aktığı Balkanlar da bile Türkçe tabelalara kolay kolay rast gelemezsiniz ki üstelik geçmişte Türkler’in onlara kattığı değerlerin haricinde günümüzde de Türkiye’ nin halen bazı sektör ve alanlarda ekonomik destek verdiği birtakım Balkan ülkelerinde bile Türkçe tabelalar, rehberlik hizmeti, reklamasyon göremezsiniz.
Kaldı ki herhangi bir arap ülkesinde de bir tanecik de olsa Türkçe yazılı tabela, sunum, vs göremezsiniz.
Benim hayat felsefelerimden biridir: “Sana değer verildiği kadar değer ver.” Hal böyleyken verilen bu değeri abartılı bulmamak mümkün değil!
Her neyse…Kantarın topuzunun kaçması misali kalemimin zehrinin de akacağı hissiyle yazıma son vermenin en iyisi olacağını düşünüyorum.
Zira laf lafı açınca özde olanlar gönüle, gönülde olanlar dile, dilde olanlar kaleme, kalemde olanlar da kağıda düşüyor…
“Susmak, huyların efendisidir” diyerek bu yürek yarası ve düşüncelerle Gürcistan ile ilgili yazacaklarımı başka bir bahara bırakıyorum.
Esen kalın.
Selin IŞIL


