Mehmet Çatakçı
İYİ Parti Antalya Milletvekili aynı zamanda bir hukukçu olan Feridun Bahşi
deprem gerçeğinin hukuki boyutlarını TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşma
ile dile getirdi.
Bahşi” 2001 yılında Konya Ağır Ceza mahkemesinde görev yapıyordum.
1999 depreminin üzerinden henüz iki yıl geçmişti.
Bu depremde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi ölmüş, 48 bin 901 kişi ise
yaralanmıştı.
Deprem sonrası özellikle müteahhitler hakkında onlarca dava açıldı.
Açılan bu davalarda genellikle yargılanan müteahhitler suçlu bulundu ve o zamanki
ceza kanununa göre 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldı.
Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen ceza miktarı da taksirle ölüme sebebiyet verme
olarak tam kusurlu olunduğu taktirde zaten 2 yıldan 5 yıla kadardı.
Yargılamalar sonunda alt sınırdan ceza verilip iyi hal uygulaması ile 1 yıl 8 ay ceza
verilip tamamı ertelendi.
Dolayısı ile hiç kimse cezaevine girmedi.
360 kişinin öldüğü sitenin müteahhidi de aynı cezayı aldı.
İnşaatın zemin etüdünü, statik hesaplamasını, şantiye şefliğini yapan, ruhsatını
oturum iznini veren hiç kimse yargılanmadı.
Güvenlik sebebiyle Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesine nakledilen bir dosyanın
yargılamasını da biz yapmıştık.
Heyet olarak yaptığımız yargılama sırasında yaptırdığımız bilirkişi inceleme
raporlarında inşaatta kullanılan hiçbir malzemenin bilim ve fenne uygun olmadığı,
zemin etüdünün yapılmadığı, şantiye şefinin yeteri kadar denetim yapmadığını
gördük.
Müteahhit dışındaki sorumlularla ilgili onlarca kez suç duyurusunda bulunmamıza
rağmen bir soruşturma dahi açtıramadık.

Dava sonunda ise ölümlerin meydana geldiği binalar için alınan her ruhsatı ayrı bir
suç kabul ederek en üst sınırdan ceza tertip ettik ve müteahhide 25 yıl ceza verdik.
Deprem bölgesinde bulunduğum sıralarda yaptığım incelemelerden 99
depreminden hiç ders alınmadığını ayrıca devlet tarafından hiçbir tedbir
alınmadığını gördüm.
Temennim odur ki…
Bu defa yapılmakta olan soruşturmalarda delil tespitleri yerli yerince yapılır ve
zemin etüdünü yapanlardan, şantiye şefi inşaat mühendislerine,
Yapı denetim firmalarından belediyenin sorumlu görevlilerine kadar tam tekmil bir
soruşturma yapılarak sorumlular belirlenir ve haklarında daha açılır.
Ve devlet bundan sonra yapılacak inşaatlar için üzerine düşen görevi yapıp gerekli
tedbirleri alır.
Değerli Milletvekilleri
Şimdi de size somut yaşadığımız bir acı olayı anlatacağım,
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Adıyaman’da “İlk birkaç gün istediğimiz
çalışmayı yürütemedik, bu nedenle sizden helallik istiyorum” dedi ya.
İşte o helallik istenilen yerde, Adıyaman’da hısımlarımın yaşadığı, yürek dayanmaz
acı olay;
6 Şubat sabahı gelen birçok telefondan bir tanesi de gelin kızımdandı.
Amca, hala ve kuzenlerinin yaşadığı Adıyaman valiliğinin tam karşısındaki
Çetinkaya ve Öztürk apartmanlarının çöktüğünü 40’dan fazla akrabasının göçük
altında kaldığını panik içinde ağlayarak söyleyip yardım isteyince hemen telefona
sarıldım.
AFAD Genel Müdürlüğü dahil tüm kademe birimlerini arayıp yardım istedim.
Her birimden ve kurumun genel müdürlüğünden aldığım cevap herkesin bildiği
duyduğu cevaplardı.
3 gün boyunca AFAD ve Kızılay’a ulaşmayı denedik.
Başaramadık.
Göçük altında kalanlardan bir de canımız Zeynep’ti,

Zeynep, 13 yaşındaydı,
İki apartman enkazından da üç gün boyunca Zeynep dahil onlarca kişiden yardım
çığlıkları geldi,
Tüm aile, çaresizlik içinde çıplak ellerle kurtarma çabasına girdiyse de bu çabalar
sonuçsuz kaldı.
Çarşamba öğleden sonra gelen gönüllüler de başarılı olamadı.
Perşembe gecesi ise ilk kez Gürcistan arama kurtarma ekibi müdahale etti.
Devlet hala yoktu.
O gecenin sabahında ise cansız bedenlere ulaşıldı.
Zeynep’imiz donarak ölmüştü.
Ve ailenin diğer fertleri de…
Tam 38 kişi…
Böyle zamanlarda söz biter ya…
Evet söz bitmişti…
Türkçede bu acıyı tarif edecek kelime yoktu”…
Diyerek sözlerine son verdi