Üniversitenin raporunda, orman yangınlarında “kasıt” ve “sabotaj” ihtimaline dikkat çekildi
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyeleri tarafından hazırlanan raporda, aynı anda birkaç farklı noktada başlayan orman yangınlarının “kasıt” ve “sabotaj” ihtimalini düşündürdüğü kaydedildi.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü’nden yapılan açıklamada, Orman Fakültesi Orman Entomolojisi ve Koruma Ana Bilim Dalı öğretim üyelerince kamuoyunu bilgilendirmek üzere hazırlanan ön değerlendirme raporu paylaşıldı.
Buna göre raporda, Türkiye‘nin Akdeniz coğrafyası ve iklim kuşağında yer alması nedeniyle özellikle yaz aylarında yoğun bir yangın tehdidi altında bulunduğu kaydedildi.
Orman yangınlarının çıktığı, yayıldığı, yangın koruma ve organizasyonuna yeter derecede zarar yaptığı yılın bir dönemi veya dönemleri “yangın sezonu” olarak tanımlandığı anlatılan raporda, Akdeniz ve Ege bölgeleri için 1 Mayıs-31 Ekim arasında yaklaşık olarak 6 ay devam eden uzun yangın sezonu geçerliyken, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgeleri’nde ise şubat-nisan aylarında 2-3 ay süren kısa yangın sezonunun görüldüğü vurgulandı.
Orman Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan son 20 yıllık orman yangınları istatistiklerine göre her yıl ortalama 2 bin 350 orman yangını çıktığı ve yaklaşık 10 bin hektar alanın etkilendiği aktarılan raporda, şöyle devam edildi:
“Bu rakamlar ülkemizin orman yangınlarına hassas Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerine özgü iklim ve bitki örtüsü koşullarının bir sonucudur. Akdeniz ve Ege bölgelerinin asli ağaç türü doğal yollarla yetişen ve binlerce yıldır alanda doğal olarak bulunan kızılçamdır. Kızılçamda bulunan reçine onu yangına karşı daha hassas hale getirmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki kızılçam tohumları 800-1000 derecelik sıcaklıklara karşı da dayanıklıdır.
Ülkemizdeki yangınla mücadele stratejisi, yangın sayısı ve yanan alan miktarlarını, yangın öncesi ve yangın anındaki çalışmalarla mümkün olduğu kadar aşağıya çekmek olmalıdır. Küresel ısınmanın bu çalışmaları giderek zorlaştıracağı da dikkate alınmalıdır. Orman yangınlarının tamamen engellenemeyeceği, orman yangınları ile yaşamayı öğrenmemiz zorunluluğu kamuoyu tarafından bilinmelidir.”
Sıcaklığın artması yangın olasılığını artırıyor
30 Temmuz saat 16.00 itibarıyla Adana, Antalya, Mersin, Muğla ve Osmaniye olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çıkan toplam 71 yangının 57’sinin kontrol altına alındığı, 14’ünün ise halen devam ettiği anlatılan raporda, yangın bölgelerinde sıcaklığın yüksek, bağıl nemin düşük olmasının ormanları yanmaya daha elverişli hale getirdiği belirtildi.
“Bu durum kasıt ve sabotaj ihtimalini de düşündürmektedir”
Rüzgar şiddetinin yüksek olmasının, yangının yayılma hızını arttırdığı ve yangına doğrudan müdahaleyi güçleştirdiği dile getirilen raporda, şunlar kaydedildi:
“Hava sıcaklığının 40 derecenin üzerine çıktığı, nispi nemin yüzde 20’nin altına düştüğü hava koşullarında orman yangını çıkma olasılığı çok yüksektir. Nitekim bölgede meteoroloji istasyonlarından alınan veriler 30 Temmuz tarihinde hava sıcaklığının 42-43 derece, bağıl nemin yüzde 13 ve rüzgar hızının 50-60 km/sn olduğunu göstermektedir. Bu şartlar altında çıkan yangınlar, rüzgarın da etkisiyle çok hızlı bir şekilde yayılabilir ve kontrol altına alınması güçleşir. Bunun yanı sıra kararsız hava koşullarının etkisiyle yanan kabuk, yaprak ve kozalaklar yangın ana hattının kilometrelerce ilerisine sıçrayarak yeni yangınların oluşmasına neden olur. Yangın alanlarının genişlemesi bununla çok yakından ilişkilidir. Yangının sıçrama yapacağı yerler bilinmediğinden dolayı kontrol altına alınması da son derece zorlaşır. Ancak aynı anda birkaç farklı noktada başlayan yangınların çıkış sebebi mutlaka araştırılmalıdır. Bu durum kasıt ve sabotaj ihtimalini de düşündürmektedir.”
– Tüm kurum ve vatandaşlara sorumluluk çağrısı
Raporda, “Ormanlar her ne kadar devlet tarafından anayasa ve yasalarla korunuyor olsa da tüm kurumlar ve vatandaşlar olarak aynı sorumluluğu taşımak ve paylaşmak zorundayız. Unutmayalım ki küresel iklim değişikliği yaşadığımız bu yüzyılda felakete dönüşen sel, heyelan gibi doğa olaylarını önleyecek ana unsurlardan birisi de yine orman varlığımızdır. Bu nedenle ancak ormanlarımızı koruyarak yarınlarımızı güvence altına almak mümkün görünmektedir.” denildi.