Ülkemiz zor virajında / Kerim Yılmaz
Seçim yaklaştıkça siyasilerin dillerinin bir miktar sertleşmesi doğal. Ama bugünkü durum ve ortam bambaşka. Sokakta ciddi bir başıboşluk var, halkın can güvenliği tehlikede ama kimin umurunda? Görevleri asayişi temin olan güvenlik bürokrasisi de başıboşluğun ya içinde ya da seyirci konumunda.
Ecnebi uyuşturucu tacirleri ve her uyruktan mafyalar ülkemizin her yerinde yerleşik ve günaşırı çatışıyorlar. Ankara’nın göbeğinde işlenmiş bir “siyasi cinayet” her yönüyle açığa çıktığı halde bile iktidar ve yandaşları suspus. Soruşturmada siyasetçilerin de adı geçiyor ve yalanlanmıyor. Bir şey de yapılmıyor, tetikçi yakalanmıyor, kuşku ve kaygı daha da yaygınlaşıyor.
Daha önce yalnızca Afrika ülkelerine “savunma hizmeti” verdiğini açıklamış olan SADAT denilen “paramiliter yapı” muhalefet liderinin çıktığı TV kanalına “reklam” kılıfıyla subliminal mesaj veriyor. Muhalefete gözdağı verip sindirmeye çalışıyor.
AKP’nin yıllarca sert biçimde eleştirip küfür ettiği tek parti dönemi hoyratça yaşanıyor. Valiler iktidar partisinin il başkanı gibi davranıyor, “atanmış” görevliler muhalif siyasetçilerle ağız dalaşı ve polemik yapıyor, hakaret edebiliyor. Sistemin teminatı olan yargı, bağımsız olmadığı için yasaları da takmıyorlar.
Eski Türkiye’de seçime üç ay kala Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları -anayasa gereği- istifa ederek yerine tarafsız bakanlar atanırdı. Yenisinde bu da yok, esasen sembolik bir anlam taşıyordu. Devlet kurumlarının seçimin içinde olmadığı ve olmayacağı mesajı hem kamuoyuna hem de bürokrasiye veriliyordu.
Siyasi ve hukuki olarak sandığın güvenliğini sağlaması gereken polis ile jandarmanın ve oyların sayımından sorumlu yargı mensuplarının “seçimde tarafsız şekilde görev yapacakları” bir anlamda garanti ediliyordu. Ne yazık ki devlet kurumlarının partizanlaşması, yargının bağımsızlıktan uzaklaşmış ve siyasallaşmış görüntüsü ciddi kaygı uyandırıyor.
Yirmi yıldır tek başına iktidar olup da eskiye dair eleştirdiği ne varsa misliyle beterini yapan AKP’nin kendi varlığını devletin varlığıyla özdeş gösterme siyaseti toplum için tehlikeli olacak bir yolda. Oysa toplumun zihinsel genetiği bunun karşısında bir yerde durdu daima. Devletle, bürokrasiyle, askerle, polisle özdeşleşen bir siyasete bu toplum iyi gözle bakmaz. Askerini, kışlada, polisini karakolda sever ama kendi güvenliğine tehdit olarak algılamaya başlarsa sevgisi de, tercihi de değişir.
Sandıktan umudunu kesmiş bir iktidarın parti devletinden medet umması nafile çaba. Her şeye rağmen demokrasinin tadına varan bu millet zorlamayla, baskıyla oy vermez. Kaldı ki bugün dünden çok daha güçlenmiş siyasi muhalefet var ve buna izin vermez. Ülkenin geleceğini karartmaya da kimsenin gücü yetmez. Ülkemizin bu zor virajında herkes için akıl, ahlak, adalet diyoruz.