19 YILDIR ÜLKEYİ YÖNETENDEN MUHALEFETE, AÇLARI DOYURUN ÇAĞRISI!
Dün partisinin grup toplantısında konuşan AKP Genel Başkanı Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin milletin yoksullaştırıldığı yönündeki eleştirişlerine bakın ne cevap verdi: “Şimdi bakıyorsunuz, sözde siyasi parti genel başkanı olarak konuşanlara. Durmadan hep iftira. Neymiş millet açmış. Bundan bahsediyorlar. Aç olarak dolaşanları, buyurun siz de doyuruverin. Biz ne gerekiyorsa bütün imkanlarımızı seferber ederek bunları yaptık. Yapmaya devam ediyoruz. Bu konuda en ufak bir aksama söz konusu değil. Yapılandırma ise bütün yapılandırmaları yapıyoruz. Biliyorsunuz nankörlük parayla değil. Onlar yine nankörlüğe devam ediyorlar. Varsın devam etsinler. Milletimizden elhamdülillah gayet güzel teşekkürler mesajları alıyoruz. Bunlar çıkmış millet aç diyor. Her ay onlarca yol, tünel, köprü, sulama tesisleri, baraj, millet bahçesi, TOKİ açılışı yapıyoruz, bunların gözü var ama görmüyor. Beni milletim duyuyor ya yeter.”
Evet, bu sözler 19 yıldır bu ülkenin yönetiminde tek söz sahibi olan Cumhurbaşkanı’na ait.
İlginç olan bu sözlerin bir devlet toplantısında değil, bilinçli bir şekilde parti toplantısında söylenmesidir. Çünkü Erdoğan’ın bunları parti toplantısında söylemesi, siyasi muhataplara, siyaseten verilmiş cevaplar olarak değerlendirilebilir. Ancak gerek söylenenler gerekse söyleyenin 19 yıldır ülkeyi tek başına yöneten ve devlet olanakları elinin altında tutan kişi olması, tüm bunların basit bir eleştiriye cevap vermek şeklinde değerlendirilmesini imkansız kılıyor. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının içinde yer alan ayrıntıların dikkatle incelemesi gerektiğini düşünüyorum. Zira ancak bu şekilde, bunların parti toplantısında söylenmesinin altında yatan asıl niyeti anlamak mümkün olabilir.
Öncelikle şunu belirtmeliyim, Cumhurbaşkanı yoksul yok dese de bu ülkede yoksulluğun olduğunu ve yoksul yurttaş sayısının yıldan yıla arttığını devletin resmi rakamları ortaya koyuyor. Örneğin; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı 2020 yılı sosyal yardım raporuna göre, 2019 yılında 3 milyon 282 bin 975 aile yardım almışken, 2020 yılında bu rakam 6 milyon 630 bine çıktı. Görüldüğü gibi, yardım alan aile sayısı bir yılda %102 oranında artmış. Bir ailenin nüfus büyüklüğünü 4 olarak düşündüğümüzde, Türkiye’de 2020 yılında, yoksul olduğu için sosyal yardıma muhtaç olan kişi sayısı 26 milyon 520 bin kişidir. Aynı rapora göre, 2019 yılında 55 milyar lira olan toplam yardım miktarı, 2020 yılında 69 milyar liraya çıkmıştı. Yine iki gün önce açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, pandemi sürecinde 19 milyon yurttaşa 55 milyar lira yardım yapıldığını söyledi. Ancak bakan, 55 milyar lirayı devlet yani hükümet yardımı olarak açıklasa da, bu yardımın yaklaşık 45 milyar liralık kısmı, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, işçilere verilen kısa çalışma ödeneği ile ücretsiz izin ödeneğinden oluşuyor. Yani bakanın yardım diye açıkladığı, işçinin kendi parasının kendisine verilmesidir.
Cumhurbaşkanı’nın parti toplantısında muhalefete cevap verirken, “Aç olanları buyurun siz doyurun, biz elimizden geleni yapıyoruz” demesi, devlet olanaklarıyla yapılanları kendi partisine mal emesidir. Yani Cumhurbaşkanı, kendisinin yönettiği ve sosyal devlet olduğu anayasasında hüküm altına alınmış olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, bu niteliğinden dolayı ihtiyaç sahibi insanlara verdiği cüzi desteği partisinin başarısı olarak gösteriyor. Daha açık bir ifadeyle Cumhurbaşkanı, halkın vergilerinden halka sağlanan cüzi destekleri, başında bulunduğu iktidar partisinin lütfuymuş gibi algılatmaya yönelik olarak bunu söylüyor. Nitekim Cumhurbaşkanı parti grup toplantısı konuşmasının devamında, “Biz ne gerekiyorsa bütün imkanlarımızı seferber ederek bunları yaptık.” diyor. Dikkat edin, Cumhurbaşkanı konuştuğu parti kürsüsünden, “devletin imkanlarını seferber ettik” demiyor, “imkanlarımızı seferber ettik” diyor. Kuşku yok ki bu konuşmayı dinleyen vatandaşın, verilen desteklerin AKP tarafından verildiğini düşünmesini istiyor.
Öte yandan Cumhurbaşkanı, “Yapılandırma ise bütün yapılandırmaları yapıyoruz.” derken, banka kredi borçları ile birikmiş vergi borçlarının yeniden faizlendirilerek vadeye yayılmasından bahsediyor. Yurttaşın daha çok borçlandırılması anlamına gelen bu yapılandırmalar, parti desteği gibi açıklanamaz. Çünkü banka kredileri, yurttaşın gelecek yıllarda aldığı parayı çok daha fazlasıyla geri ödeyeceği paradır. Vergi yapılandırılmaları ise, genelde büyük yandaş şirketlerin tahakkuk etmiş vergilerinin alınmasından vazgeçilmesi ile sonuçlanmaktadır.
Ne diyor Erdoğan: “Her ay onlarca yol, tünel, köprü, sulama tesisleri, baraj, millet bahçesi, TOKİ açılışı yapıyoruz.” İyi de sayın Cumhurbaşkanı, bu dediklerinizin çoğunluğu, Yap İşlet Devret (YİD) modeli ile sağladığınız arsalar üzerinde, devletin kefaleti ile yurtdışından alınan kredilerle, yandaşlarınız tarafından yapılmaktadır. Üstelik tünel, köprü dediklerinizi kullanan yurttaşlar ücret ödüyorlar. Bu da yetmiyor, verdiğiniz garantiler karşılığı her ay vergilerimizden milyarlarca lira para, bu şirketlerin kasalarına aktarılıyor. Sulama barajı yapıyoruz diyorsunuz ama tarım bitti. Bu yıl binlerce dönüm arazide ürünler kurudu. Hâl böyleyken insan sormadan edemiyor: İşsiz ve yoksul insanlar millet bahçesinde ne yapacaklar? Siz 19 yıllık iktidarınızda kaç tane üretim tesisi açtınız?
Evet, aynı zamanda bir parti Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı, hemen her hafta partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmalarda, devleti yönetiyor olmanın avantajını parti lehinde kullanıyor ve siyasi muhataplarına yükleniyor. Kuşkusuz bunu sadece kendisi yapmıyor, iktidar blokunun küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı da yapıyor. Buna yol açan, adına Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen ve dünya literatüründe benzeri bulunmayan yeni yönetim sistemidir. Çünkü yeni yönetim sistemi, devleti parti devleti haline getirmiştir.
Ne yazık ki AKP’nin sermayeye kıyakları, vergi afları, yandaş şirketlere kaynak aktarma ve onları ihalelerle ihya etmekle de sınırlı değildir. Hatırlanacağı üzere, iktidar daha önce işçilerin son iş güvencesi olan kıdem tazminatını fona devretmek için birkaç defa girişimde bulunmuştu. Ancak her seferinde, başta DİSK, konfederasyonlar ile işçilerin karşı çıkışlarından dolayı düzenlemeyi rafa kaldırmak zorunda kalmıştı. Bu nedenle iktidar işçileri, kıdem tazminatı hakkından mahrum etmek için dolaylı düzenlemeler yapıyor. Bunun için, bir yandan esnek çalışma biçimleri ile işçilerin kıdem tazminatına hak kazanmalarının önüne geçmeye çalışan iktidar, diğer yandan ise kıdem tazminatı da dahil hak edilmiş işçi alacaklarının ödenmemesine yol açacak düzenlemeler yapıyor.
DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yaptığı açıklamaya göre, 50 AKP milletvekilinin imzasıyla TBMM’ye sunulan ve TBMM Genel Kurulu’nun gündem maddeleri arasında bulunan, İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7. maddesiyle, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 308. maddesinde değişiklik teklif edilmektedir. Teklif kanunlaştığında, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 206. maddesine göre, “İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dahil, alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine, hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları” birinci sıra alacaklardan iken, bu alacaklar kredi alacaklarının gerisine düşerek üçüncü sıra imtiyazlı alacak haline gelecektir.
Şu anki durumda, 2004 sayılı kanunun 206. maddesine göre işçilerin işverenin iflasının açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş kıdem ve ihbar tazminatları dahil alacakları ile iflas nedeniyle iş akdinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları kıdem ve ihbar tazminatı imtiyazlıdır. Yani rehinli alacaklardan sonra ikinci sırada gelmektedir.
Kuşkusuz bu değişikle, finans sermayesinin alacakları, emeğiyle yaşayan işçilerin alacağından önceye alınacak ve onların alacakları ödendikten sonra, elde kalan bir şey olursa işçilerin alacakları ödenecektir. Görüldüğü gibi iktidar bir kez daha tercihini sermayeden yana yapmakta ve yasa değişikliği ile işçi alacaklarını banka alacaklarının arkasına almaktadır. Ne yazık ki, bu düzenleme ile kendi kusuru olmadan işsiz kalan işçi, iş buluncaya kadar da olsa, kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayacağı alacaklarını bile alamayacaktır. Zira işçi alacaklarının banka alacaklarının arkasına alınması, işçilerin bu parayı alamaması anlamındadır. Yani yapılan bu son düzenleme ile batan şirketlerden zar zor tahsil edilebilen işçi alacakları artık tahsil edilemeyecektir.
İktidara geldiği günden bu yana, yaptığı her düzenleme ve çıkardığı her kanunla sermayeyi koruyup kollayan AKP iktidarından başka bir şey de beklenmez!
Veli Beysülen